İSLAM AÇISINDAN ASIL MESELE MİLLİ GELİRİN TOPPLUM KESİMLERİ ARASINDA ADİL DAĞILIMIDIR?
Malum her Cuma hutbesinde Arapçası ve arkasından Türkçesi okunmaktadır: ’’Muhakkak Allah size adaleti, iyiliği ve yakınları gözetmeyi emreder. Azgınlıklardan, kötü işlerden ve haddi aşmaktan meneder. Tutasınız diye size böyle öğüt veriyor’ (Bkz. Nahl/90).
Doların kur değerindeki fırlaması ile birlikte elektriğe, akaryakıta, doğalgaza, ilaca, gübreye vs. gelen zamla maaşlara gelen zam birbirinin altındaydı, üstündeydi ,yok enflasyon tek haneye düştü, çift haneye yükseldi tartışmalarının ( boş olmamakla birlikte) sonuç olarak ezilen kesim için bir oyalama, aldatmaca ve uyutma işlevi görmekten öte bir anlam ifade etmiyor. Madem demokrasi kelle sayısına dayanıyor. Ezilenler de sayıca egemenlerden, rantiyecilerden, mutlu azınlıktan daha fazladır. Bu durumda ezilenler sayısal çoğunluğu oluşturmaktan gelen güçlerini ortaya koyarak dengesi bozulan adalet terazisinin dengesini yeniden yerine oturtmalıdırlar. Toplum kesimlerinin üretimden aldıkları pay arasındaki uçurum dünyanın bir kriz içinde olduğu ve ülkemizde yaşanan krizin de dünya genelindeki krizin ülkemize yansımaları olduğu şeklinde iktidar çevreleri tarafından ileri sürülen mazeretlerin de göz boyamaktan başka bir anlam ifade etmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısı ile tüm bu demagojilerin ipliğini pazara çıkaracak tek bir soruya odaklanmalıyız:
MİLLİ GELİRDEN KİM NE KADAR PAY ALIYOR VEYA DİĞER BİR İFADE İLE ASLAN PAYINI KİM ALIYOR?
Aslan, kurt, tilki ve çakal birlikte bir av yakalamışlar. Aslan avı dörde bölmüş. ’Şu parça avı yakalayan dört kişiden biri olduğum için benim. Şu parça ormanların kralı olduğum için benim. Şu parça içinizden en güçlü olduğum için benim. Şu parçayı da siz üçünüz aranızda paylaşın’ demiş. Derler ki kurt tilki ve çakal aslana ’bir hisse için üçümüz birbirimize düşmektense al o da senin olsun’ demişler.
Bu hikayeyi okuyunca huzur hakkı, yönetim kurulu üyeliği diyerek birden çok yerden astronomik maaşlar alan ’’aslanlarımız’’ geldi aklıma.
Hayvanlar arasındaki adalet öyle olabilir. Fakat biz insan olduğumuz için ilahi adalet bize öyle demiyor. Milli gelirin onda dokuzu nüfusun onda birini oluşturan egemenlere ve seçkinlere ayrılıp, nüfusun onda dokuzu da kalan bir payı paylaşmaya mahkum edilemez. Bilindiği gibi bu adaletsiz taksimin ’kaşıkla verip kepçeyle almak’ diye ekonomide adı bile konmuş. Nüfusun onda dokuzunu oluşturan ancak egemen mutlu azınlık tarafından ezilen ve sömürülen bu kesim haklarını alana kadar yönetimler ise adalet kantarının topunu dengeye oturtmayı öğrenene kadar bir gelen iktidar bir daha gelememelidir. Getirilmemelidir. Ezilenler bu sınıf bilincine sahip olurlarsa adalet kantarının topu muhakkak bir gün dengesine oturacaktır. Din iman da budur. Gelir dağılımında adalet yoksa orda kul hakkı yeniyor demektir. Kul hakkının yendiği yerde din de yoktur.
Dolayısı ile bu noktaya odaklanılmalı ve N.Fazıl’ın deyimiyle pastayı on parçaya bölüp dokuzunu bir kişiye, birini de dokuz kişiye pay eden zihniyet ve ekonomik rejim sorgulanmalıdır. Adaletin kitabı Kur’an şöyle diyor:
’’Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. TAK Kİ SERVET İÇİNİZDEN SADECE ZENGİNLER ELİNDE DÖNÜP DOLAŞAN BİR DEVLET OLMASIN (diye Allah böyle hükmetmiştir).
Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir’’ (Bkz. Haşr/7).
Bunu halk yapacak, yapmalıdır. Bu adaletsiz taksimi yapanlar bu işin başından muhakkak sökülüp atılmalıdır. Aksi halde onların haksız ve hukuksuz işlerinden, tüyü bitmedik yetimlerin sofrasından ekmeğini çalanlar kadar onları iktidara getirenler de sorumludurlar.
Eğer adaletsiz gelir dağılımı sorgulanır ve adalet terazisi bir kesim lehine bozuldukça işbu Haşr/7 ayeti temelinde yeniden dengeye getirilirse hepsinden önemlisi bu ilke anayasal garanti altına alınır, toplumsal vicdan da işin takipçisi olursa piyasaya zam çöktükçe kendi ekmeklerinin de küçüleceğini bilen ve gören egemenler keyiflerine göre zam yapamayacaklardır. Veya zamların faturası sadece işçi, köylü, memur, asgari ücretli veya emeklilere kesilmeyip adil olarak paylaşılacak, böylece refahın zayıflar ve ezilenlerin sırtından değil ancak üretimle sağlanacağını gören yönetici elitler ve sermaye sahipleri doğal olarak rant ve israf ekonomisine değil üretim ve tasarruf odaklı ekonomiye yöneleceklerdir.
Bir iktidarın ekonomideki başarısı öncelikle iktidarı boyunca kaç fabrika yaptığı, ne kadar işsize istihdam alanı açtığı, borcu ile alacağı, ihracat ve ithalat arasındaki denge, toplum kesimlerinin milli gelirin adil dağılımı ve refahtan aldığı payla ölçülecektir.