Dün bir cenaze programına katılmak ve tanıdıklarla hoşbeş etmek için dışarı çıkmıştım. Yolda karşılaştığımız bir dost, “bu milleti deprem bile birleştirmedi” dedi, ben de “evet öyle” dedim, yürüdü gitti. Gerçekten asrın felaketi denilebilecek büyüklükte bir deprem yaşadık. İlk günler, hatta bir hafta insanlar deprem felaketi yaşamış bölgeye yardım etmede adeta birbiri ile yarıştı. Sonra ne oldu ise oldu ve tekrar o bildik duruma geri döndük.
Başlıyoruz o zaman.
Ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar konuşulmaya ve halkın gündemindeki yerini korumaya devam ediyor. Halk haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletin çürüdüğü, rüşvet, yolsuzluk, adamcılık gibi yalan dolan ve ahlaksız yönetim ve uygulamalara katlanmaya, çalışıyor. Ne yazıktır ki, toplum çok çabuk unutuyoruz. Geçmişten ders almasını bilmiyor, zora düşünce günü kurtarmanın derdine düşüyoruz. Oysa toplum olarak geçmişten günümüze, o kadar çok ders alınacak olay ve örnekler yaşadık. Fakat ısrarla aynı hata ve yanlışlarla düşmeye devam ediyoruz. Aklı olan yılanın deliğinden birden fazla ısırılmaz, bizim yılan tarafından sokulmamızın, zehirlenmemizin haddi hesabı yok.
Bilindiği gibi bundan altı ay önce yani 6 Şubatta Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli olmak üzere on ilimizde ve çevre il ve ilçelerde etkisi görülen deprem felaketinde, binlerce insanımız öldü veya yaralandı. Şehirler, kentler, köyler yerle bir oldu. Yüz binlerce bina yıkıldı. Bir o kadarı da ağır, orta ve hafif şeklide hasar aldı. Tarım ve hayvancılığın yaygın olduğu bu deprem bölgesinde binlerce küçükbaş ve büyükbaş hayvan telef oldu. Bağlar, bahçeler, ekili alanlar tanınamaz hale geldi. Uzmanlar meydana gelen zararın 100 milyar doların üzerinde olduğunu söylüyorlar. Milyonlarca insanı etkileyen ve kapanması zor olan bu derin yarayı millet olarak çoktan unuttuk, bölge insanını acıları, gözyaşı ve yoklukları ile baş başa bıraktık gitti.
Belki de işin en kötüsü, yaşanan bunca yıkım, acı ve gözyaşını sen yaptın, ben yaptım gibi politik saplantılarımıza malzeme yaptık. Olmadı deprem felaketi yaşamış bölge insanlarına, “seçimde bize oy vermedi” diye en ağır hakaretleri ettik.
Ülkemizin içinde bulunduğu zorluklar elbette sadece yaşadığımız bu deprem felaketi değil. Geriye doğru gidersek, 2019 sonlarında başlayıp, 2020 ve 2021 yıllarında bütün dünyayı kasıp kavuran pandemi de, ülkemizi derinden etkiledi. Çiftçi ekip biçemedi, esnaf dükkânını açamadı, fabrikalar üretemedi, ulaşım durdu, tüketim aldı başını gitti. Geniş halk yığınları maddi, manevi çok büyük kayıplar yaşandı. Kriz fırsatçıların işine yaradı, zengin oldular. Sonuçta sağlığın, ilacın, gıdanın ülke güvenliği kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Bu acı deneyimden ders alabildik mi? Hayır alamadık. Yerli ve milli gıda ve ilaç zincirini kurabildik mi, hayır kuramadık.
Osmanlının son dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında halk yorgun, bitkin, perişan ve bilgisizlik diz boyudur. Yenilmesi gereken en büyük düşman bilgisizlik, kültürsüzlük, toplumsal yenilmişlik duygusudur. Ama otuzlu, kırklı yıllardan bugünlere gelmiş, geçmiş iktidarların ve hükümetlerin aldığı yanlış karar ve politikalar; yaşanmakta olan sosyal, kültürel ve ekonomik sorunların sorumlusudur.
Yaşadığımız topraklar coğrafi olarak zor bir bölgede yer alıyor. Deprem, sel ve su baskınları, orman yangınları, çevre ve ekolojik denge sorunları diz boyu. Bu nedenle ayağımızı sağlam basmak, doğal dengeyi gözetmek zorundayız. Temeliniz ne kadar sağlam olursa, yapacağınız bina da o kadar güvenli olur. Temeliniz çürük ise binanızın betonunu, duvarını ne kadar sağlam yaparsanız yapın bir işe yaramaz. En küçük bir sarsıntıda yerle bir olur, yıkılır gider. Aslında hayatın her alanında bu böyledir.
Sağlık, esenlik dileklerimizle,
Hoşça kalın.