Yaz ortalarında ve Ağustos sonlarındayız. Bölgemiz iklim özellikleri nedeniyle bu aylarda sıcak ve yağış yok denecek kadar azdır. Haziran, Temmuz, Ağustos hatta Eylül ayının yarısına kadar hava çok sıcak ve nem oranı yüksektir. Bu durum “Anamur muzunun” üretimi için uygun bir özelliktir. O nedenle, Türkiye’nin birçok yerinde muz üretilebilse de Anamur, Bozyazı, Gazipaşa, Alanya muz üretim havzasıdır. Özellikle Bozyazı Kızıl Liman koyu ve burnu ile Kaledran (Anıtlı) arası mikro klima iklim özelliği taşır. Bu dar alanda yetişen muzun tadı ve kokusunu başka hiçbir yerde bulmak mümkün değildir. Bu neden diğer bölgelerde muz üretimi biraz şartların zorlaması ve Anamur muzuna yapılmış bir kötülüktür.
Devam edelim. Sağlık Bakanlığı yetkilileri, valilik ve kaymakamlıklar, havanın sıcak ve nem oranının yüksek olduğu durumlarda, yaşlı, nefes darlığı çeken hastaların, hamile ve çocukların belli saatlerde dışarı çıkmamasını serin yerlerde vakit geçirmesini öneriyorlar.
Bilim adamları uzun bir zamandır, küresel ısınmalardan, olumsuz çevre koşullarından ve iklim değişikliklerinden söz ediyor, yaşanabilecek olumsuz gelişmeleri haber veriyorlar. Ancak alınan tüm önlemlere, bilimsel çalışmalara rağmen dünyamız, ülkemiz ve bölgemizde iklim değişiklikleri yaşanıyor. Bu değişiklikler hayatın her aşamasını olumsuz etkiliyor.
Küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve olumsuz çevre koşullarının belki en önemli sonucu, yeryüzünde açlığın, susuzluğun, temiz havaya ulaşımın gittikçe zorlaşıyor olması ve huzursuzluğun, çatışmaların ve savaşların artmasıdır. Bu durum insanların bir yerden başka bir yere zorunlu göçlerinin yolunu açmakta, bu hareketlenmeler içeride ve dışarıda savaşlara neden olmaktadır.
İki yıla yakın bir zamandır devam eden Rusya-Ukrayna savaşları, bu ülkelerin vatandaşlarının Avrupa ülkelerine ve Türkiye’ye sığınmalarının önünü açmıştır. Güney komşularımız Irak ve Suriye’de, Afrika ülkelerinde yaşanmakta olan iç savaşlar, İran ve Afganistan’daki durum nedeniyle ülkemize milyonlarca sığınmacı çeşitli yollarla doluşmuş, her açıdan bir güvenlik sorunu haline gelmiştir.
Tarihi bilgilere göre 6-7 yüzyılda kuzey yarım kürede sıcaklıkların bir, iki derece düşmesi, kuzeyden güneye doğru büyük göçlerin yaşanmasına ve kitlesel hareketlenmelere neden olmuş. Avrupa’dan, kuzey ve doğu Asya’dan daha güneylere doğru büyük göçler yaşanmış. Göç alan bölgelerde yaşayan yerleşiklerle, konar göçenler arasında amansız savaşlar çıkmış. Bu savaşlar sonunda yeni gelenler o bölgelerin egemenliğini ele geçirmiş, yerleşikler başka bölgelere veya ülkelere göç etmek zorunda kalmışlar.
Orta Asya’dan ve Türkistan’dan kalkıp gelen Türk boylarının Anadolu’ya gelmeden önce bir süre kuzey ve doğu İran’da yaşadıktan sonra, Irak ve Suriye’ye geçmeleri, Güneydoğu bölgemizde beylikler, devletler kurmaları biraz da iklim koşullarının elverişli olmasıdır.
Anadolu’daki Türk varlığını elbette sadece Selçuklu ve Osmanlı dönemine bağlamak doğru değildir. Türklerin Anadolu topraklarındaki varlığı binlerce yıllık geçmişe sahiptir. Daha yakın dönemlerde ise Doğu Roma ve sonrası Bizans egemenliğindeki Anadolu’nun çeşitli bölgelerine gelip yerleşen, yurt tutan Türk ve Oğuz boyları da vardır. Hatta Balkanlardan Anadolu’ya çeşitli yollarla gelen Türk boylarının varlığı biliniyor. Malazgirt Meydan Savaşında Bizans Ordusunda bulunan Türk boylarına ait askerlerin saf değiştirmesi sonucu Sultan Alparslan’ın Selçuklu ordusu galip gelmiş, Anadolu’nun kilidi Türklere açılmış oldu.
İklim ve çevre değişikliğinden nerelere geldik. Ülkemiz son yıllarda planlı programlı bir işgal ile karşı karşıya. Bir taraftan Suriye’de ve Irak’ta yaşanmakta olan iç savaş bahanesi ile öbür taraftan çevre ve iklim değişikliği nedeniyle ya da başka düşüncelerle ülkemize milyonlarca sığınmacı doluşmuş, sosyal, kültürel ve ekonomik yapıyı tehdit etmeye başlamıştır. Konu bir devlet güvenlik meselesi haile gelmiştir. Devlet milli güvenliğini sarmaya başlayan bu sığınmacı konusunu çözecek adımlar atmalı. Ülkeyi bu yeni işgal biçiminden kurtarmalıdır.
Yeniden görüşmek üzere hoşça ve sağlıcakla kalınız.