Toplumsal Barış Ve Modern Derebeylikler Üzerine Notlar
İnsan hayatı çok boyutludur. Bu cümleden olarak özgürlük ve eşitlik hayatın bir boyutu, ahlaki ve moral değerler de bir diğer boyutunu ifade eder. Aile, sanat, ekoloji gibi başka boyutlardan da söz edilebilir. Sonuçta insan hayatı ile ilgili olması nedeni ile bunları birbirinden tamamen soyutlamak mümkün değildir. Ama yine de insan hayatının farklı boyutlarıdır. İnsan hayal dünyasının insanı bir bütün olarak kuşatıcı olamaması nedeni ile (aslında bu imkansız değildir ama) bunlardan birine odaklanan diğerini ihmal etmekte ve gözden kaçırmaktadır. Hayata toplumsal eşitlik ve özgürlük alanına odaklı bakan ahlaki ve moral değerleri alanındaki yozlaşmayı gözden kaçırırken ahlaki ve moral değerler odaklı bakan özgürlük ve eşitlik konularını ıskalayabilmektedir. İslam düşüncesindeki kelam ve tasavvuf ekolleri arasındaki çelişki de sanki aynı problemin İslam düşüncesindeki izdüşümü gibi durmaktadır.
Bu cümleden olarak bir kesim sınıf mücadelesi, özgürlük ve eşitlik alanına mevzilenirken diğer kesim ahlaki ve moral değerler alanına mevzilenerek siyasasını o alan üzerine inşa etmekte buna karşılık iki taraf da kendi mevzilendiği alanı tek doğru görerek diğerinin doğrularına kendini kapatmaktadır. Aynı çelişkiyi ulusalcı ve evrenselci bakış açıları arasında da görebiliriz. Tarafların kendi alanlarını tek doğru ve kendi dışındakileri de külliyen yanlış gören bu indirgemeci, soyutlamacı, şeytanlaştırmacı ve düşmanlaştırmacı yaklaşımları sonuç olarak toplumsal derebeylik dediğimiz illet mi illet, müzmin ve iflah olmaz hastalıklı bir toplumsal yapı ortaya çıkarmaktadır. Her beylik kendi kültürünü, tarihçesini ve siyasasını yani siyasal cephesini yaratmakta,bu durum dünya egemenleri için tarafları birbirine, yerine göre iktidarı halka veya halkı iktidara karşı kullanmak ve işbirlikçi sistemlerin oluşmasında son derece işlevsel bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Bu toplumsal yapıda her derebeylik bir din gibi olmakla bu dinin de kendi alt kolları yani onların dili ile söyleyecek olursak fraksiyonları, din dili ile söyleyecek olursak mezhepleri, tarikatları ve cemaatleri vardır. Toplum bu şekilde kutuplaştıktan ve ayrıştıktan sonra artık sıra Suriye ve Irak örneğinde olduğu üzere sıra herkesin kendi milis güçlerini oluşturmak üzere iç çatışma ve kaos için dünya sisteminin (Dünya küfrü ve istikbarı) şefkatli (!) ve barışçı (!) elleri ile ülkenin boğazını sıkmaya gelmiştir:
Şimdi ilgili ayetlere gelelim. Allahü Teala Yüce Kur’an’da buyuruyor ki:
’’Allah aklını kullanmayan bir toplumun üzerine pislik yağdırır’’(Bkz.Yunus/100).Pislik burada,savaş,kıtlık,açlık,acı,kan ve göz yaşıdır. İnsan aklını kullanıp bunlara meydan vermemesi gerekiyor.
’’İnsanların kendi elleri ile kazandıkları yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı’’(Bkz.Rum/41).’’Başınıza gelenler kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir (Bkz.Şura/30). Yeryüzünde vuku bulan ve onu insanlar için cehenneme çeviren savaşlar, zulümler, haksızlıklar, sürgünler, acı, kan ve gözyaşı insan için bir kader olmayıp insanın kendi başına kendi eli ile ördüğü musibet ve belalardır.
’’Allah insanlara asla zulmetmez. Yalnızca insanlar kendilerine zulmediyorlar’’ (Bkz.Yunus/44). O nedenledir ki insan önce kendi elleri kötülüğün yollarını hazırlayıp sonra dönüp kendi suçunu Allah’ın üzerine atmaması, yani; ’’Allah bu kötülüklere neden izin veriyor?’’ diye şikayet etmeyecek !.